Moskova Kitap Kulübü’müzle birlikte okuduğumuz bu sezonun son kitabı Salman Rushdie- Soytarı Şalimar idi. Bu yılki listemizde beni etkileyen kitapların en ön sıralarına koydum. İlk kez Salman Rushdie okudum, geç kalmışım.
Soytarı Şalimar, konu aldığı farklı coğrafyalar, tarihsel olaylar ve karakterler olarak çok katmanlı bir roman. Açıl susam açıl şeklinde.
Çok kültürlü barış içinde hayatı şölen gibi yaşayan Keşmir bölgesinin bölünmesine giden süreç, soykırıma uğrayan halklar, Taliban militanlarının yıkanan beyinleri ve kadınlara bakış açısı, direnç gösteren kadınların yıllar içerisinde zorla şekle sokulması, 2. dünya savaşı Avrupasında yaşanan acılar (Yahudi soykırımı edebiyatta ne kadar çok yer alıyor, güçlerinde bunun payı büyük) , Amerika’nın gücünü kullanarak dünyayı şekillendirme güdüsü (hep bildiğimiz senaryo),…
Ön planda aşk, aldatma, sadakat, intikam, öfke, hırs, sırlar, köklerimizle güçlü bağlarımız. Hayatın her alanındaki dualite ve karma. Azıcık vedik astroloji, farklı inançlar, şifacı bilge kadınlar ve şifalı bitkiler.
Romandaki en güçlü karakterler; kadınlar, tıpkı gerçek hayatımız gibi, öncüler.
Bu kadar geniş yelpazedeki konuların birbiriyle bağlantılarını, zaman atlamalarını kaçırmamak, kitaba hakkını vermek için odaklanarak okumak da fayda var. Ancak gözünüz de korkmasın özellikle büyülü gerçekçilik anlatım biçimiyle yazılan masalsı kısımlarla birlikte dili çok akıcı.
Ben çok etkilendim. Soytarı Şalimar, bizden çok uzak coğrafyalarını anlatıyor olabilir ama yaşananlar aslında hepimizin özellikle bizim coğrafyamıza hiç yabancı değil. 1991 yılında geçen ve tarihsel olarak çok daha önceki dönemlere giden 2005 yılı basımı kitabın etkisi de bu evrenselliğinden kaynaklanıyor.
Çevirmeni Begüm Kovulmaz’ın emeklerine sağlık, bu eseri bize kazandırdığı için.
“Kudret sarayı, birbirine bağlı odalardan oluşan bir labirenttir. ” -33 Kudret evi, kudretli adamlar için de tehlikeli bir yer olabilir. Neticede, kudretli adam da üzerine hamleler yapan kuş adamların arasından geçmek, dışarı çıkmak için dövüşmek zorundadır. – 44
En sık tekrarladığı özdeyiş, Keşmirce, Un poshi teli, yeli vun poshi idi, yani: “Önce ormanlar gelir, yiyecek ancak ondan sonra.” -96
Olayları daha iyi hale getirmek her zaman faydalı mıydı? İnsanoğlunun öğrenmek ve büyümek için acıya ve sıkıntı çekmeye ihtiyacı yok muydu? Dünyada sadece iyi şeyler olsa, yeryüzü güzel bir yer, bir cennet mi olurdu, yoksa tehlike , başarısızlık facialar ve sefaletten bağışıklık tutulan sakinlerinin katlanılmaz derecede kibirli, ne oldum delisi, usanç verici insanlara dönüştüğü tahammül edilmez bir yer mi?- 101
Ölümün sorusu aynı zamanda hayatın sorusudur, panditçik, nasıl yaşamalı sorusu da sevginin sualidir. Senin cevabını vermeye devam etmen gereken sual budur ve tek cevabı, yaşamayı sürdürmektir.” -123
Dünyada en çok istediğin şey için yakardığında, onun karşıtı da beraberinde gelir . -128
Ama güvensiz bir hayat mümkün müydü, güven olmadan insan ilişkilerinde nasıl bir derinlik ve mutluluk olabilirdi? “Hepimizin geleceğe taşıyacağı en büyük hasar bu işte,” diye düşünüyordu Max. Şüphe, aldatılma beklentisi: Her yüreği delik deşik eden kraterler bunlardı. -241
Bazı şeylere doğrudan bakmamak gerekir, çünkü dosdoğru dönüp bakarsanız gözlerinizi kör ederler, tıpkı parlak güneş gibi. -424