Duvar – Marlen Haushofer

Marlen Haushofer’in “Duvar” romanı, birdenbire oluşan şeffaf bir duvar sonrasında, dağ ormanında adeta cam fanus içerisinde tek başına kalan kadın kahramanınızın yaşam mücadelesini anlatıyor. Distopik, bilim kurgu romanı ya da içerisinde barındırdığı pek çok arketiple psikanalitik bir roman olarak da düşünebiliriz. Romanın arketipsel incelemesi için Dergipark’ta okuduğum çalışma oldukça detaylı, özellikle kitabı okumuş olanlar için tavsiye ederim, burada.

Kadın kahramanımızın yalın bir dille yazılmış günlüğünden oluşan romanda rutin yaptığı işlerini okurken bir süre sonra hep aynı gelse de aslında satır aralarında çok daha fazlası var.

Duvar’ı fark ettiği andan itibaren onu aşmaya bir yana bırakıp yaşamını devam ettirmek için plan yapıyor. Son derece disiplinli bir şekilde hem kendisi hem de birlikte yaşadığı hayvan dostları için hayatta kalma mücadelesi veriyor. Hatta beslenmesinden üremesine sorumluluk duyduğu bu canlı dostları bir anlamda yaşama sebebi, sevinci.

“Hayvanlarıma karşı sorumluluğum, en azından zorunlu işleri yapmaya beni zorlamasaydı ne olurdu bilmiyorum.”

Kadın kahramanımız, kendisine hiç seslenilmediği için isimsiz. İletişimde olduğu ve bağ kurduğu canlıların, ineğin, köpeğin , kedinin ise isimleri var.

Doğa ile uyum sağlarken kendi fiziksel güçlerini sonuna kadar keşfediyor. Mevsimlerin döngüsünü izliyor, ekim dikim zamanlarını planlarken ürünlerini artırmak, uzun süre stoklayabilme metodlarını deniyor. Bir Ceres Tarım öğrencisi olarak bunlar benim epey dikkatimi çekti.

Köpeği Vaşak, ineği Bella ve kedileri ile kurduğu bağ , doğaya adapte olması çok güzel. Duvar’dan sonra oluşan günlüğe aktarılanlar birebir okuduklarımızdan çok fazlası; yaşamın döngüsü, yeniden doğuş, annelik, yalnız bir kadının iç ve dış dünyaya dair sorgulamaları…

Ben çok sevdim. kitap kulübümüzde hem yazar hem kitap hakkında konuşmak da bir o kadar güzeldi. Hayatta karşılaştığımız ne çok duvar var değil mi?

Filmi de varmış ve izleyenler roman kadar başarılı olduğunu belirtiyorlar.

Alıntılarımın bir kısmını paylaşıyorum;

“Şehirde bıraktığım ve daha çok can sıkıcı, sevgisiz, kavgacı olan yeniyetmeler birden tamamen gerçekdışı olmuştu.”

“Onun, büyük güçlerin gizli tutmayı başardığı yeni bir silah olduğunu varıyordum; ideal bir silah, dünyaya zarar vermeden yalnızca insanları ve hayvanları öldürüyordu. “

“Ellerim en önemli aletlerim haline gelmişti. Yüzükleri çoktan çıkarmıştım. Aletleri kim altın yüzüklerle süslerdi ki?”

“Benden daha akıllı olan vücudum uyum sağlamış ve kadınlığımın sıkıntılarını en aza indirgemişti. Bir kadın olduğumu gönül rahatlığıyla unutabilirdim.”

“Çiftçi oldum ve bir çiftçi plan yapmak zorunda.”

“Hiç bir şey koşuşturmuyor ve sıkıştırmıyor, ormandaki tek telaş benim.”

“Doğru ritmi bir türlü bulamamıştım. Ama sonra yavaş yavaş akıllandım ve ormana ayak uydurdum. İnsan yıllarca şehirde gergin bir telaş içinde yaşayabilir, bu gerçi sinirleri harap eder, ama insan buna uzun süre dayanabilir. Ama hiçbir insan gergin bir telaşla birkaç aydan fazla dağlara çıkamaz, patates ekemez, odun kıramaz ya da çim biçemez.

Bugün evden ahıra bile bir orman yürüyüşü hızıyla gidiyorum. Beden gevşemiş olarak kalıyor, gözler de bakmak için zaman buluyor. Koşan biri bakamaz.”
Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    ÇocuklaÇocuk Özlem ☘️  📷 📚 

    Blogger 📝 

    Kategoriler

    Copyright @ cocuklacocuk.com