“Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir.” ilkesiyle bize Cumhuriyet’i armağan eden yüce Atatürk, Cumhuriyetin bize getirdiklerine ve sana minnettarım.
Milli bayramlar öncesi kütüphanemdeki Atatürk rafıma dönmek adetimdir, bayram ritüellerinden diyelim. Cumhuriyetimiz, 101. yaşına basarken, tekrar göz gezdirdiğim Turgut Özakman’ın Cumhuriyet 1 kitabından ve geçen yıl alıp tamamını henüz okuyamadığım Afet İnan’ın “Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler” kitabından bir kaç alıntı;
Mustafa Kemal Paşa, TBMM’nin 2. dönem başkanlığına seçimin ardından yaptığı konuşmada yeni milletvekillerini Cumhuriyet düşüncesine hazırlamak için dedi ki: Yeni Türkiye bir halk devletidir, halkın devletidir. Geçmişin kurumları ise bir şahıs devleti idi, şahısların devleti idi… Büyük düşünce akımları, köhne kurumlara ümit bağlayanların, çürümüş idare usullerinde kurtuluş kuvveti arayanların amansız düşmanıdır. Avusturya, Almanya, Rusya, hatta dünyanın en tutucu bir uygarlığına mensup Çin İmparatorluğu, o büyük düşünce akımının kahredici darbeleriyle gözlerimiizn önünde devrilmiştir. İşte efendiler, yeni Türkiye Devleti de cihana hakim o büyük ve kudretli düşüncenin Türkiye’de tecellisidir, gerçekleşmesidir.”
Cumhuriyetin ilanından sonra Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhurbaşkanı olarak yaptığı ilk konuşmadan; ( Bu yazıda ilk konuşmanın tamamı mevcut)
“… Yüzyıllardır haksızlığa ve zulme uğrayan milletimizin son yıllarda gösterdiği kabiliyet, istidat ve kavrayış, milletimiz hakkında olumsuz görüşler ileri sürenlerin ne kadar gafil ve görünüşe aldanan insanlar olduklarını pek güzel ispat etti. Milletimiz liyakatini, yeni rejim sayesinde, uygarlık alemine daha kolaylıkla gösterecektir. Hep beraber daha ileriye gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır.” (Turgut Özakman’ın Cumhuriyet -1. kitap )
Afet İnan’ın “Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler” kitabında ise bu ilk konuşmanın perde arkası sayılacak hoş bir anıya denk geldim.
Atatürk neşeli ve sağlıklı idi. Bana Selanik’i ve doğduğu evi uzun uzun anlattırdı. Duygulandı. O sıralar da Onuncu Yıl Nutku’nu yazmış okuyordu. “Kısa olmasını istedim ” dedi. “Ne mutlu Türk’üm diyene” ibaresi üzerinde özellikle duruyordu. Böyle nutuklarını yüksek sesle tekrarlamak ve günde birkaç kere okumak adeti idi. Kütüphanesinde gezerek okudu ve ben de dinliyordum. Birden durdu, “On yıl önce bu gün… Biliyor musun, ne mücadele içinde idik ” dedi. ” Meclis zabıtlarını okudum. Nutuk’taki açıklamaları biliyorum, sizden de dinlemiştim ” dedim. Güldü: “Tarih, okuduklarındır, doğru. Fakat ben sana bilmediğin bir şeyi anlatayım. Tarihi hadiselerin cereyanı sırasında, bazen fizyolojik arızalar mühim rol oynarlar. Tabiat ya mani olur veyahut yardım eder” diye söze başladı. “On yıl önce bugün Cumhuriyet’i ilan etmek lazımdı. Hadiselerin seyri [olayların gidişi] bunu icap ettiriyordu. Fırka’da (Parti’de) ve Meclis’te münakaşalar cereyan ederken bildiğin gibi beni davet ettiler. O heyecanlı celselerde söz söylemek benim aradığım işti. Uzun söz söyleyemedim, cumhurbaşkanı seçildiğim zaman söylediğim nutuk en kısa beyanatlarımdan biridir. Neden? Çünkü dişlerimi yeni çektirmiştim, yeni yapılan dişlerim tecrübe devresinde idi. Söz söylemeğe başladığım vakit ıslık gibi bir ses çıkıyor veyahut da ağzımdan düşüyordu. Bu sırada yapılacak hiç bir çare yoktu. Bu tabii hadise, siyasi hayatı mın en mühim safhasına, böylece bir mani teşkil etti. Kim bilir, uzun söylemediğim belki de isabetli olmuştur” diye de ilave etti. (sayfa 224-225)