
Haziran başında yaptığımız Ankara ziyaretimizde Anadolu Medeniyetleri Müzesini gezdik. 1968 yılında son şeklini alan müze, 1997 yılında “Avrupa’da yılın müzesi” seçilmiş. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yapılan kazılardan araştırmalardan elde edilen eserler sergileniyor müzede. Günümüzden binlerce yıl öncesine dönmek, o zamanlardaki insanların yaşayışlarına dair izlere rastlamak etkileyici idi. Bugünümüzün ne kadar kompleks ve karmaşık olduğunu da düşündürüyor. Oysa aslında yaşamak için gerçekten ihtiyacımız olan şeyler o kadar az ki…
Müze anlatmakla bitmez gidip uzun uzun sindire sindire gezmek lazım.
Yine de gezimiz sırasında ekilendiğimiz kısımları paylaşmak isterim.
O dönem insanlarının yaşadıkları evden bir bölüm, odanın içinde merdivenle çıkılan yatak bölümü var. Havyanlardan korunma amaçlı olabileceğini düşündük.
Tanrıça Figürünleri, Çatalhöyük M.Ö5750; “İri göğüsleri ve geniş kalçaları nedeniyle her zaman hem tarımla hem de doğurkanlıkla ilişkilendirilen kadın figürinin iki leoparın arasında oturur durumda olması onun güçlü kişilik olduğunu düşündürmektedir.”
İlk basit aletler, obsidyen taşı çok kullanılıyormuş Bir de çakmak taşı. Taş devri “Çakmaktaş” ailesi öylesine bir isim değil yani 🙂
Leopar Kabartmaları; “Çatalhöyük M.Ö 6000- Leoparların çatalhöyük insanlarının yaşamında özel bir yeri ya da dinsel anlamı olmalı idi. Bu kabartma Çatalhöyük evinin duvarını süslemekteydi.”
Balmumundan yapılan, dönem insanının günlük yaşamını anlatan bu heykelleri uzun süre hayranlıkla seyrettik. Hatta ben onların canlı mankenler olduğunu iddia ettim, görevlinin balmumu demesi bile beni ikna edemedi:) Birden doğrulup bana ilerleyecek kadar sahiciydiler. Bravo balmumu heykelleri yapan sanatçıya
Kültepe deki yaşamı anlatan gezinti yapabileceğiniz bir ekran.
Kültepe, memleketimiz Kayseri’de olması sebebi ile özellikle ilgimizi çekti 🙂 Kültepe kazılarını uzaktan görmüştük fakat gezme fırsatımız olmamıştı. Ayrıca Kayserilerin ticaret zekasının ta M. Ö Asurlularla yapılan ticarete dayandığı öğrendik, herşey kayıtlı olarak. Kültepe ye ait kısımda verilen bilgiler şöyle;
“Mezopotamya’da ilk olarak Sümerler tarafından M.Ö. 3200 de kullanılan yazı, ticari ilişkiler sonucunda M.Ö 2000 yılının başlarından itibaren Anadolu’da kullanılmaya başlanmıştır. Başlangıçta tamamen ticaret yapmak amacıyla Anadol’ya gelen Asurlu tüccarlar, Kayseri yakınlarındaki Kültepe’yi merkez yapmışlar, zaman içerisinde ticareti daha da geliştirerek İç Anadolu’da sistemli bir ticaret ağı kurmuşlar ve bugünkü ticaretin temelini atmışlardır. Asurlu tüccarlar her türlü işlerini belgelemişler ve kayıt altına alara özel arşiv oluşturmuşlar. (Aşağıda görülen tabletler)
Eski Asur lehçesi ile yazılan tabletleri Anadolu’da yazabilen kimse olmadığı için Asurlu tüccarlar yerli halk ile tercümanlar ve katipler vasıtasıyla anlaşmışlardır. Asurcası “targumannum” olan tercüman kelimesi, günümüzde de tercüman olarak kullanılmaktadır. Zaman içerisinde yerli halk da yazıyı öğrenmiş ve kullanmaya başlamıştır”
Ankara’nın simgelerinden Hitit Güneşi
Kültepe mezarlarda bulunmuş olan mücevharat; çoğu kadın mezarlarında bulunmuş
İlk kancalı iğneler; “Fibulalar”, iki kumaşı birbirine tutturmaya yarayan takılardır.
Friglerde metal işçiliğinin geldiği aşama benim için çok şaşırtıcı idi.Tunçtan döküm ve dövme tekniği ile yapılmış göbekli hamam taslarının atalarını yapmışlar. Günümüzdekilerden farkları yok 🙂
Karun Hazinesinin en önemli parçalarından olan “Kanatlı Denizatı Broşu”. Uşak Arkeoloji müzesinde sergilenirken sahtesiyle değiştirildikten sonraki süreçte Kültür bakanlığının Almanya’dan iade aldığını birçoğumuz hatırlıyordur.
Anadolu Medeniyetleri Müzesini severek gezik ve çok şey öğrendik. Çocuklarla müze gezerken sıkılmamaları için biraz eğlence katmak şart. Heykelleri , duvar resimlerini canlandırdık değişik duraklarında, aşağıdaki fotoğraf; İçerde gezerken canlandırdıkları duvar resimlerinden 🙂