
İki Gözüm Despina, saf bir çocuğun, Emin Ali’nin gözünden anlatılan bir mübadele hikayesi.
Değiş tokuş anlamına gelen mübadelenin öznesi insan, can olunca beraberinde boşluk duygusu, kapanmayacak yaralar…
Göç, kendi içerisinde pek çok bilinmezi barındırırken zorunlu göç, bir anda yersiz yurtsuz kalmak çok büyük travma. Kurtuluş Savaşı sonrası, Lozan Antlaşması’na ek Nüfus Mübadelesi Sözleşmesi , belli ki o dönem için siyasi gereklilik idi. Savaş sonrası iki ülkenin demografik yapısı, ekonomisi için çözüm olarak görülmüştü. Yaşanan acılar neticesinde Türk – Rum nüfusunun bir arada yaşayabilmesi mümkün görünmemişti. Romanda okuduğumuz gibi gelenler de güle oynaya karşılanmıyor, karşı yakadan gelenlere de bir tahammülsüzlük görülebiliyor.
Ancak bu anlaşmanın sadece mübadil olanları değil toplumsal olarak hepimizi etkilediği bir gerçek. Mübadele ile Rum nüfusu beraberinde çok kültürlülüğümüzü, farklı yeteneklerimizin yarattığı gücü de kaybediyoruz.
Anadolu’dan geçen binlerce uygarlığı okudukça bu zengin kültürümüzün farkında olmamamız ve kıymetini bilememize çok üzülüyorum. Çünkü bence şu an hem siyasi hem de ekonomik anlamda yaşadığımız sorunların kök nedeni en başta eğitim ve ardından çok kültürlülüğün nasıl büyük bir zenginlik olduğunu bilmeyerek (ya da tam tersi bilerek) yaratılan “öteki” hoşgörüsüzlüğü. Emir Ali ve Despina’nın Midilli Adasında kurdukları o güzel dostluğun, kız çocuk- erkek çocuk bir arada oynamalarının, Türkiye’de “sen kız mısın ki kızlarla oynuyorsun?” alay konusuna dönüşmesi bile basit ama çarpıcı bir örnek bana göre.
Tüm dinlerin temelinde iyilik, doğruluk ve dürüstlük var. Aşağıdaki alıntı tam olarak benim kalbimden geçenler.
“İnancın da dinin de iyisi kötüsü yoktur. Bir insanın vardır kötüsü. Sakın ola ki bir insanın inancının ne olduğuna bakmayasın. Kalbine bakasın o insanın; iyiyse yakınında, kötüyse uzağında tutasın. Ve hep dua edesin Allah’ına seni kötüsüyle karşılaştırmaması için”
Moskova Kitap Kulübümüzün mayıs ayı kitabı idi, iyi ki seçmişiz, benim mübadele hakkında okuduğum ilk roman oldu. Üzerinden 100 yıl geçen mübadeleye dair yazılan romanları şu yazıdan okuma listeme not aldım. Çoğumuz Emin Ali ve Despina için farklı bir mutlu son çizmişiz. Oysa romanın sonunda yaraların kapanmadığını (kapanamayacağını) görüyoruz.
“Başka bir şey demedi babam. Ne sabah giderken ne de bütün gün geçip de akşam eve döndüğünde yemek yerken tek bir kelime konuştu benimle. Dahası yüzüme bile bakmadı hiç. Gün boyu annem de sadece birkaç kelime konuştu benimle. Ben o gün yepyeni bir duyguyla daha tanıştım; yalnızlığın, annemler evde yokken yaşadığım şey değil tam da bu olduğunu öğrendim. ” (211)
“Biz; iki yakanın birinde ama sevdiklerimizin hep karşı kıyısında kalmış göçmen kuşlar! Biz, bir daha asla aynı yakada yaşayamamış, doğduğu topraklardan uzak hasretlikler! Anılarımız var hep suyun öte yanında… Gün aşırı da olsa, ayda yılda bir de olsa, dalıp dalıp gittiğimiz memleketlerimiz var bizim uzaklarda…” (241)
Blogger 📝