Eşim ve kızımın ısrarı sayesinde okumaya listeme aldığım kitap. “Farklı tarz kitaplar okumalıymışım” , öyle dediler.
Kitap 3 bölümden oluşuyor. İlk bölümdeki aşırı şiddet (aklımın alamadığı her türlü şiddet; cinayet, soygun,uyuşturucu, tecavüz,..) beni şoka soktu, midemi bulandırdı diyebilirim. Kötülük düşünen ve bundan zevk alan kahramanımız ve tayfasının sonunun nereye bağlanacağını diye düşünüp durdum, okurken. İlk bölümde çok zor ilerledim anlayacağınız.
2. ve 3. Bölümler devletin suçluları topluma kazandırmak için yaptıkları deney ve deneyin ilk kobayı olan kahramanımızdaki etkileri üzerine.
Deney bitip serbest kaldığında suç işlenmesi engellenmiştir lakin seçimlerinde özgür iradesi devre dışı kalmaktadır. Otomatik Portakal, makineleşmiş insana dönüşmüştür.
“Kobayımız öz mantığına aykırı olarak iyiliğe yönelmektedir “
“Tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen insanoğluna bir baskı yöntemi uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere kılış kadar keskin kalemimle saldırmaktan başka bir şey yapamıyorum”
Otomatik Portakal gerçekten hayatımda okuduğum en farklı kitaptı. İlk bölümü atlatırsanız devamı entresan, merak uyandırıcı. Toplumsal gözlemler, suç – ceza, ıslah politikaları üzerinde düşündürüyor.
Anthony Burgess’in ilginç yazarlık macerası ve kitabın original adının kaynağı için arka kapak görseline de göz atın lütfen.
*İş bankası Yayınları, Aziz Üstel Çevirisinden okudum.
Blogger 📝