Momo, kızımın kütüphanesinden arkadaşımın tavsiyesi ile okuduğum ve çok sevdiğim kitap. Neden bu kadar zamansızlıktan yakındığımızı anlatan fantastik bir öykü. Sahi niye sürekli bir zamanı doldurma , zamanı planlama derdindeyim acaba diye düşündürüyor. İş yerinde , evde sürekli bir zamanla yarış hali… Oysa sıkıştırılmış yaşadığımız zamanlardan yerine yüreğimizde hissettiğimiz güzel zamanlar bizi mutlu edenler, şifa verenler. Küçük, kıvırcık saçlı Momo bize dinlemeyi , zamanı sorgulamayı öğretiyor, çalınmış zamanımızın farkına vardırıyor bizi cesur öyküsü ile. ( Murakami- 1Q84 ten sonra ne çok sevdim bu “yürek” kelimesini, Momo’da da çok anlamlı bir kelime 🙂 )
Sevdiğim kısımlarından kısa alıntılar;
“Yaşanılan gün içinde çok büyük bir sır vardır; bu büyük sır, zamandır. Onu ölçmek için saatler ve takvimler yapılmıştır; ama bunlar hiçbirşey ifade etmez.Herkes çok iyi bilir ki bazen bir saatlik süre insana ömür kadar uzun gelirken, bazen de göz açıp kapayıncaya kadar geçip gider. Çünkü zaman, yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir.”
” Zaman tasarruf edeyim derken aslında başka şeylerden tasarruf ettiğinin kimse farkında değildi Yaşamlarının gittikçe daha zavallı, daha tekdüze ve daha soğuk geçtiğini kavramak istemiyorlardı. bu gerçeği sadece çocuklar taa yüreklerinde hissettiler. Çünkü artık kimsenin onlara ayıracak zamanı yoktu. ” ( Bu cümle öyle üzdü ki beni, inşallah benim çocuklarım böyle hissetmezler diyerek sorguladım kendimi)
“Çünkü nasıl gözleriniz görmeye, kulaklarınız duymaya yarıyorsa, insanın yüreği de zamanı algılamaya yarar. Kör bir insan için gökkuşağının renkleri ve sağır bir insan için kuş sesleri nasıl boşunaysa, bütün bir yürekle algılanamayan zaman da öyle boşa gider, kaybolur.”
Blogger 📝