
Kişileştirilmiş “Ölüm” perspektifinden, kahramanımımız Liesel’in 2. Dünya Savaşı Almanya’sındaki hayatının anlatıldığı roman.
Ölüm, savaşı kendi amacı olarak görmüyor, bilakis yoğun çalışması gereken insanların yarattığı bir durum olarak nitelendiriyor.
“Ölümün en iyi dostunun savaş olduğunu söylerler, bu konuda size farklı bir bakış açısı sunayım. Bana göre savaş, sizden imkansızı başarmanızı isteyen yeni patronunuz gibidir.”
Roman, bir Yahudi soykırım romanı değil. Yahudilere uygulanan soykırım kadar, Alman halkın içinde bulundukları sefaleti, çaresizliği ve hatta Jesse Owens’ın olimpiyat şampiyonluğuna yer vererek her anlamda ırkçılığı anlatılıyor.
“Çünkü zenci, Yahudi ya da başka ırktan olmayı istememelisin… sadece biz olmalısın” (65)
Liesel’in kelimelerle ilişkisi üvey babası Hans’ın okumayı öğretmesi ile başlıyor. Nazilerin tasvip etmediği kitapların yakıldığı alandan her türlü tehlikeyi göze alıp kitap alıyor ( çalıyor demek saçma !). Valinin eşinin kütüphanesinde kitap okumalarına devam ediyor sonra. Üvey ailesinin evinde saklanan Yahudi Max ile birlikte kelimeler ve hikayelerle bağı daha da güçleniyor.
Max’ın “Kavgam” kitabının sayfalarının üzerini beyaz boya ile boyayarak üzerine yazdığı ve Liesel’e hediye ettiği “Haraççı Adam” hikayesi en etkilendiğim bölümlerden birisi. Yine evden ayrılırken yine kendi yazıp, hediye bıraktığı “Kelime Silkeyicisi” kitabı , kelimelerin gücünü apaçık gösteren bir hikaye, muhteşemdi. Kelimelerin iyilik ve kötülük yaratan güçleri…
“Kavgam’ın silinmiş sayfaları çevrilirken boyanın altında boğuyormuş gibiydiler. (251)
“Genç adam oldukça uzun süre dünyayı nasıl ele geçireceğini düşünerek ve planlayarak dolaştı. … Führer dünyaya kelimlerle hükmetmeye karar verdi. “Asla silaha saldırmayacağım”… İlk saldırı planı, vatanın olabildiğince büyük bir bölümüne kelimeleri yaymaktı. Büyümelerini izledi. Zaman içinde büyük kelime ormanları bütün Almanyaya yayıldı. Almanya artık ekilmiş düşüncelerden oluşan bir ülkeydi.” (467 / Kelime Silkeleyici)
Liesel’in yaşadığı Himmel Sokağındaki her karakterin hikayesi ayrı anlamlı ama Rudy’den bahsetmeden olmaz. En yakın arkadaşı, sırdaşı, hırsızlık ortağı Rudy. 13-14 yaşlarındaki çocukların içinde bulundukları iğrenç dönemde birbirlerine destek olmaları ve mutlu olmak için uğraşmalarını okumak çok duygusaldı.
Herkesin okumasını isterim bu kitabı.
Bu arada ben merakı kaçırmamak için olabildiğince detay vermedim ancak anlatıcımız, Ölüm, bunu romanda sıkça yapıyor. Bu da bana ilginç geldi. Gerçi Anne Frank’ın öldüğünü bilerek günlüğünü son dakikasına kadar heyecanla okumamış mıydım?
” Size iki olayı önceden anlattım, çünkü gizem yaratmakla pek ilgilenmiyorum. Gizem beni sıkar. Yorar. Ben neler olacağını biliyorsam , siz de bilin. Benim için önemli olan, hepimizi sinirlendiren, şaşırtan, ilgimizi çeken noktaya doğru sürükleyen dinamikler” (257)
“İnsanları hep en iyi ve en kötü durumlarında bulurum. Hem güzelliklerini hem çirkinliklerini görürüm ve ikisinin nasıl aynı yaratıkta olabildiğini merak ederim.” (513)
“Bodrumlara sığınan Almanlar kesinlikle acınası durumdaydı ama en azından şansları vardı. O bodrum bir duş değildi. Oraya duşlara gönderilmememişlerdi. Bu insanlar için yaşamak hala mümkündü. (393)
“Hayatını kurtaran kelimelere umutsuzca tutunmuştu” ( 522)
“Kelimeler , neden var olmak zorundaydılar ki? Onlar olmasa bunların hiçbiri yaşanmazdı. Kelimler olmadan Führer bir hiçti.” (544)
“O kadar öfkeliydim, o kadar korkuyordum ki kelimeleri öldürmek istedim.” (545)
Filmini de izledim kitabın ardından. Kitabın yanında oldukça yüzeysel kalmış maalesef, belki de filme o kadar detayı sığdırmak mümkün değildi. Ama temeldeki kelimelerin gücü, yeni bir kitap uğruna aldığı tehlikeler, Max’ın yazdığı roman içindeki hikayeler eksik kalmış bence. Bazı kısımlarsa değiştirilmiş, Rudy’nin Max sırrını erken öğrenmesi, Vali’nin evindeki işin kaybedilmesi, Liesel’in tepkisi…