Durham, turist olarak İngiltere’ye gitsek uğrayacağımız ilk duraklardan birisi olmayacaktır sanırım. İş için yaptığımız ziyaret bizim için fırsat oldu. Gün boyu süren toplantılardan şehri keşif için 1 gecemiz kaldı geriye, Allahtan kuzeyde olması sebebi ile havanın gece 22:00 den sonra kararması iyi oldu.
Durham deyince aklıma o müthiş yeşili /doğası gelecek. İngiltere’nin geneli gibi yağmurlu bir havası vardı ama bizim gidimişizin hatrına güneş yüzünü de gösterdi. Güneş ve yeşil birbirine çok yakışıyor:)
Eski bir şatoda kaldık, ziyaret süresince. Yaşlı ingilizlerin sıklıkla ziyaret ettikleri spa sından faydalandıkları bir otelmiş. Bir de kır düğünlerine ev sahipliği yapıyor. Böyle bir bahçede kim evlenmek istemez ki… Ziyaret ettiğimiz firmadan birisi oteldeki yaşlılardan dolayı bir çok hayaletin otelde olduğunu söyleyip durdu:) Eskiden bir madencinin av köşküymüş.
Redworth Hall Otelinin bahçesi tavşanlara ev sahipliği yapacak kadar doğal ve geniş. Bizim bu büyüklükte yeşil alanımız kaldı mı acaba? Ağaçlar öyle yeni ekilmiş falan değil, yüzyıllık olduklarını düşünüyorum, büyüklüklerinden. Böylesine güzel bir bahçeyi görünce hayıflanıyor insan doğal olarak.
Durham şehir merkezinde nehrin üzerinden geçerek katedrale gittik. Akşam olduğundan sadece restoranlar açık idi.
Durham aynı zamanda bir üniversite şehri, öğrendiğim kadarı ile de iktisat bölümü sayılı iyiler arasındaymış. Ve tesadüf bu ya Katedral bahçesinde üniversitenin mezuniyet yemeği vardı. Araç trafiğine kapalı yolda yürüyen öğrenciler, topuklu ayakkabı elde yalınayak… Öylesine doğallar ki… Bu soylu ülkenin bayanlar ve bayları bizden bir adım önde başlıyorlar hayata dedim. Kendilerine güvenli duruşlarına, doğallıklarına, sadeliklerine (saçlarını kıfayetlerini görmeliydiniz, spreyle yapılmış abartılık yok hiçbirinde, kıyafetler şık cafcaflı değil), gençliklerine, heyecanlarına hayran kaldık.
Katedral o kadar büyük ki , bahçesinden geriden çekmeyi engelleyen mezuniyet çadırı da olunca kadraja sığmadı, bir türlü. Bahçesi sakin ve huzurlu idi. İnsanı dinlendiren bir şehir olduğunu hissettim. Bizi şehir /iş hayatı ne kadar yoruyor oysa. Bunu birlikte toplantı yaptığımız insanların mutlu ifadelerinden de gördük. En ufak bir işi bile küçümsemeden dikkat ve özenle yapıyorlar. Biz toplantı için fabrikanın girişinde sekreterlikte beklerken bir bayan kapının camlarını siliyordu mesela. Siliyor sonra geriye çekilip tekrar kontrol ediyor iyi mi diye, ne bir gocunma ne bir eziklik var o işin patronu O çünkü bunun bilincinde, tek hedefi işini iyi yapmak. Bizim ülke olarak çok yolumuz var katedecek maalesef.
Katedralin biraz ilerisinde bulunan ve gezdiğimiz saat itibari ile dükkanların kapalı olduğu alışveriş bölgesinde bulunan Neptün- Deniz Tanrısı heykeli de son foto olsun. Kısıtlı zamanda çok foto çektim Durham’ da. İş gezisi falan demeden fotoğraf makinasını taşımama değdi:) Yeşiline, doğasına, eskiyi korumalarına aşık oldum resmen.
Blogger 📝