İsrail’in Gazze saldırılarının başladığı günlere denk geliyor Bahar Feyzan’ın Struma kitabına başlamam, öyle tesadüf etti. Bir Yandan Filistin’den gelen acı haberlere üzülürken bir yandan da kitabı okumaya devam ettim.
Aşk Yolcusu, 1941 yılında Nazilerden kaçarak Filistin’e yolculuk etmek üzere Romanya’dan Struma adlı gemi ile yola çıkan Yahudiler’in yolculuğunu anlatıyor. Yolculuk onların tek umudu fakat diğer yandan çok zorlu, gemi alabileceğinden çok fazla insanla dolu ( 800 kişi yaklaşık). Arızalanarak İstanbul Boğazı Sarayburnu açıklarında demir atıyor. Ve savaşın politik dengeleri sonucunda gemideki insanların boşaltılmasına izin verilmeden 3 ay bekletiliyor. 24/02/1942 de ise Sovyet denizaltısı tarafından batırılıyor, içindeki yolcularla birlikte. Tüm dünyanın gözü önünde fakat tüm dünyanın sırtını döndüğü görmemezliğe geldiği yolcuları ile… Çok daha geniş bilgiyi Struma yazdığınız zaman internetten ulaşabilirsiniz.
Bir yandan Filistin’e ağlarken diğer yandan yahudilerin yıllar önce çektikleri acıları, hor görülmüşlükleri ve çaresizliklerine tanık olmak garip hissettiriyor. Politika(cı)ların yarattığı dünyayı anlamak zor, bu insanlar kendi çektikleri acıların intikamını başka masumlardan mı almaya çalışıyorlar bilemiyorum.
Bahar Feyzan Struma’yı ve dönemin siyasi durumunu öyle derin bir aşk üzerinden anlatıyor ki… Öncelikle bu kadar güçlü bir aşk herşeyin üstesinden gelebilir mi diye heyecanla okuyorsunuz. Diğer yandan kitabı güzel yapan sadece bu aşk hikayesi değil. Dönemin siyasi tarihini çok güzel anlatmış. Kitabın arkasındaki uzun kaynakça listesinden çok emek harcandığı belli. Dönemin Berlin büyükelçisi Hüsrev Gerede, Başbakanı Refik Saydam , diplomat Numan Menemencioğlu, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü romanın kahramanları aynı zamanda, aralarında geçen diyaloglar çok ilginç, gerçek diyaloglar roman diline uyarlanmış (Bahar Feyzan’ın kitap hakkında gazatelerdeki ropörtajlarından okudum) Hüsrev Gerede’nin Alman Nazi Propaganda bakanı Joseph Goebbels ile diyalogları günlüklerinden oluşturulmuş.
Savaşın zorlu zamanlarında Struma’nın arkasında oluşan diplomasiyi bize aktarmasının yanında kitabın en sevdiğim yanlarından birisi aynı dönemdeki kültürel tarihimizin de eklenmiş olması. Abidin Dino, Orhan veli, Sait Faik , Muhsin Ertuğrul’un hayatlarından kesitler içeriyor ve birbirleri ile eğlenceli bir dostlukları var. Başta da dediğim gibi Struma bir aşkın üzerine kurgulansa da o dönem siyasi ve kültürel tarihi, sokaktaki hayatı da dantel gibi işlemiş soluksuz okunan bir kitap. Ben severek, merakla, heyecanla okudum.
Kendime Not: yakın tarihimize ait kıymetli insanlarımız hakkında daha çok okumalıyım ..
Blogger 📝